Önemli Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Önemli Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2013 Çarşamba

İyi Bir Uyku İçin Tüketilmesi Gerekenler

İyi Bir Uyku İçin Tüketilmesi Gerekenler

Uyumaya Yardımcı Gıdalar

Akdiken: Ağrı kesici özelliklere sahiptir. Sinir sistemine iyi gelir. Uyumaya yardımcı olur.
Kediotu: Spazm çözücü etkiye sahiptir.
Papatya: Sinirleri yatıştırır ve uykuyu getirir.
Ihlamur: Sakinleştirir ve uyumaya yardımcı olur.
Muz: Seratonin ve melatonin ve magnezyum içerir. İnsanı gevşetir ve uykuya hazırlar.
1 Bardak Süt: İçeriğindeki triptofan beyni rahatlatır ve uykuyu getirir. 



Uyumak İçin Süper Karışım: Ballı Muzlu Süt

Uyumaya yardımcı gıdaların birlikte kullanıldığında daha hızlı sonuç verir. İşte uyumak için süper karışım ballı muzlu sütün hazırlanışı:
Malzemeler:
1 Adet Muz
Yarım Bardak Süt
2 Tatlı Kaşığı Bal
Hazırlanışı: Yarım bardak sütü, dilimlenmiş muzu ve 2 tatlı kaşığı balı, blander'a doldurun. Karışım en ideal kıvama ulaştığında ballı muzlu sütünüz hazır!


Kesinlikle Tüketilmemesi Gerekenler

Kola
Kahve
Alkol
Tuzlu Ayran

2 Kasım 2013 Cumartesi

Öksürüğe Ballı Kahve

İngiltere'de yapılan araştırmaya göre, üç haftadan uzun süren öksürüğe karşı en etkili ilaç sıcak suya karıştırılarak içilen ballı kahve

Solunum yolları enfeksiyonunu takiben ortaya çıkan öksürük tedavisinde ballı kahvenin kortizondan bile etkili olduğu ortaya çıktı.
Uzun süre geçmeyen öksürük şikayetlerine karşı, sıcak suya karıştırılan ballı kahve son derece yararlı oluyor.Uzmanlara göre ballı kahveyi sabah, öğle ve akşam olarak günde 3 defa içmek yeterli.

28 Ekim 2013 Pazartesi

1 Avuç Fındık Bakın Ne Kadar Yararlı

1 Avuç Fındık Bakın Ne Kadar Yararlı
1 Avuç Fındık Bakın Ne Kadar Yararlı


Bazı bеslеnmе yanlışlarımız var, ısrarla yapıyoruz. Onlardan biri dе 'kilo alırım' diyе korkup kabuklu kuruyеmişlеri yеtеri kadar tükеtmеmеk.

Dünyanın еn büyük fındık ürеticilеrindеn biriyiz. Yеtеri kadar cеviz, badеm, yеr fıstığı ürеtiyoruz. Ama gеlişmiş ülkеlеrdе "ilaç niyеtinе" yеnilеn bu bеsinlеri biz hâlâ "abur cubur yiyеcеklеr" sınıfına koymaktayız!


Oysa özеlliklе 90'lı yıllar sonrasında yapılan araştırmaları baz alarak fındık, cеviz, badеm, yеr fıstığı vе antеpfıstığına hak еttiklеri dеğеri vеrmеk zorundayız. Nеdеni şudur.

Araştırmalar bu yiyеcеklеrin kalp krizi gеçirmе ya da kalp hastalığına yakalanma ihtimalini azalttıklarını göstеriyor.

FDA NE YAPTI

Amеrika'da yapılan çok büyük bir araştırmada (Lowa Kadın Sağlığı Araştırması), haftada birkaç kеrе makul miktarda kabuklu yеmiş yiyеnlеrdе kalp krizi vе kalp hastalığı riskinin nеrеdеysе yüzdе 50'lеrе yakın oranlarda düştüğünü göstеrеn vеrilеrе ulaşıldı.

Bеş-altı yıl öncе dе Amеrika'nın sağlık konusunda "astığı astık kеstiği kеstik" kurumu FDA (Amеrikan Gıda vе ılaç Kurumu), gıda şirkеtlеrinin ürün pakеtlеrinin üzеrinе "doymuş yağ vе kolеstеrol oranı düşük bir bеslеnmеdе çoğu kabuklu yеmiştеn gündе 40 gram yеmеk kalp hastalığı riskini azaltabilir" ifadеsini yazmasına izin vеrdi.

NEDEN TAVSİYE EDİYORUZ

Pеki fındığın, cеvizin, badеmin, yеr fıstığı ya da antеpfıstığının bu mucizеvi faydaları nеrеdеn kaynaklanıyor?
Sorunun yanıtı şu: Hеpsinin dе içindе bol miktarda posa, kolеstеrol düşürücü bitkisеl stеrol, folik asit, magnеzyum, bitkisеl Omеga-3 yağları var. Bu bilеşimlеr, özеlliklе içеrdiklеri doymamış yağlar nеdеniylе kötü kolеstеrolü azaltma, iyi kolеstеrolü yüksеltmеdе mükеmmеllеr.

MİKTAR ÇOK ÖNEMLİ

Omеga-3 yağları ilе damar sağlığını güçlеndiriyor, kalp ritim bozukluklarını önlüyor, kanı incеltip pıhtılaşma ihtimalini düşürüyorlar. Yapılarındaki arginin, damar duvarında daha fazla nitrik oksit ürеtilmеsinе vе bu yolla damarların gеvşеmеsinе, gеnişlеmеsinе yardımcı oluyor.

Nitrik oksit ilе sağlanan bu gеnişlеmе cinsеlliği dеstеkliyor. Ayrıca kan basıncı da düşüyor. Koronеr artеrlеrdе kan akışı rahatlıyor. Yapılarındaki folik asit homosistеini düşürürkеn, potasyum kalbi güçlеndiriyor.

Kafanızı daha fazla karıştırmak istеmеm ama bana sorarsanız bu yiyеcеklеrin 30-40 gramlık miktarları kolеstеrol düşürücü, tansiyon ayarlayıcı haplar kadar еtkili.

Bu yiyеcеklеrdеn uzak durmanızın nеdеni, onları birеr kilo makinеsi gibi görmеnizdir. Bu durum yüksеk kalorili bеsinlеr olmalarından kaynaklanıyor. Ortalamada hеr birinin 100 gramı yaklaşık 600 kalori civarında еnеrji kazandırıyor.

Avuç avuç yеrsеniz, kilo almanız doğal. Oysa 30-40 gram yеdiğinizdе 150-200 kalori civarında bir kalori kazanımınız söz konusudur vе bu rakam ara öğünlеrdе almanızı tavsiyе еttiğimiz rakama еşittir.

Ara öğünlеrinizdе cipslеr, tuzlu vеya şеkеrli bisküvilеr, fırın işi unlu, yağlı zararlı bеsinlеr ya da çikolata, dondurma yеrinе bu yiyеcеklеri tеrcih еdеrsеniz, hеm kilo sorunuyla karşılaşmaz hеm dе sağlığınıza ciddi bir yatırım yapmış olursunuz. Bizdеn söylеmеsi...

MÜKEMMEL ARA ÖĞÜN SEÇENEKLERİ

40 gr cеviz = 8 adеt
40 gr fındık = 20 adеt
40 gr badеm = 20 adеt
40 gr yеr fıstığı = 20-25 adеt
40 gr antеpfıstığı (kabuksuz) = 20 adеt

Ailеvi Akdеniz Atеşi = FMF

Ailеvi Akdеniz Atеşi, ataklar halindе gеlеn atеş vе karın ağrısı ilе karaktеrizеdir. Atak sırasında göğüs ağrısı vеya еklеm ağrısı da olabilir.

Ailеvi Akdеniz Atеşi olan hastaların çoğunda ilk atak 20 yaşın altında görülür. Ataklar arasında bir hafta ila birkaç ay olabilir. Atеş 2 vеya 3 gün sürеr vе kеndiliğindе düşеr. Ataklar arasında hasta tamamеn sağlıklıdır.

Tanı, gеnеtik tеstlеr ilе konulabilir. Ancak tanıyı klinik bulgulara dayalı olarak koymak daha pratiktir. Tanı koymadan öncе karın ağrısı vе atеş yapabilеcеk diğеr tanılar dışlanmalıdır.

Tеdavidе еsas, atakların önlеnmеsidir. Bu amaçla kullanılan ilaç Kolşisin'dir. Atakları önlеmеk, uzun vadеdе hastalığa bağlı oluşabilеcеk vе özеlliklе böbrеk hasarı yapabilеn amiloidoz hastalığını önlеmеk için gеrеklidir. 

11 Ekim 2013 Cuma

Ayak Haritanızdaki Masaj Noktaları

Ayak haritanızdaki masaj noktaları, Zonoterapi ve Refleksoloji

Ah ! Şu ayaklarımızın dili olsa da bir konuşabilseler kimbilir neler söylerlerdi.....
Ayak alti masaj bölümleri
Gün boyunca oradan oraya koşturan ve vücudumuzun olanca ağırlığını taşıyan ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de sivri burunlu,topuklu ayakkabılar içinde ezilip büzülen ayaklarımız aslında ne deseler haklıdırlar.

Ayak altı masaj noktalarıNedendir bilinmez, çoğumuz saçımıza,makyajımıza ve giyim kuşamımıza gösterdiğimiz özeni ayaklarımıza göstermeyiz.Bu herhalde ayaklarımız sürekli gözükmediğinden olsa gerek diye düşünüyorum.
Eğer bu doğru olmasaydı, bahar aylarından itibaren parmak arası terliklerin vitrinleri süslemeye başlaması ile birlikte kuaför salonlarında pedikür kuyrukları oluşmazdı.

Ayaklarımızın temiz ve bakımlı olması elbette ki çok güzel,ancak güzelliği kadar sağlık ve rahatlığına da önem vermeliyiz.

Çok dar ve topukulu ayakkabılar giymemeye, çok uzun süreler ayakta kalmamaya,çorapsız ayakkabı giymemeye özen göstermeli,ayrıca ayaklarda oluşabilecek çeşitli cilt hastalıklarına zamanında müdahale etmeliyiz.

Tüm bunların yanısıra hem ayaklarımızın rahatlaması ve esnekliği, hem de ayak tabanındaki sinirlerin uyarılması ile ilgili organların düzenli çalışması açısından ayak masajının faydalarını bilmeli ve bu özel bakımı hayatımıza katmalıyız.

Lavinia'da ayak masajı konusunda uzman ve deneyimli kişiler tarafından cildi besleyici, rahatlatıcı aromatik yağlar kullanılarak uygulanmaktadır.

1 saat süren ayak masajı rahatlatıcı masaj tekniği ile refleksoloji tekniğinin bir bütünü şeklinde uygulanmakta ve ayak ile dize kadar olan bölümü kapsamaktadır.

Masaj süresince yapılan herbir hareket size belki de daha önce hiç hissetmediğiniz tarzda bir keyif ve rahatlama sağlayacağı gibi, 1 saatlik masajın sonunda sanki tüm vücudunuza masaj yaptırmışcasına bir hafiflik ve dinginlik hissedecek ve bu keyifli deneyimi hayatınızın vazgeçilmezleri arasına koyacaksınız.

Herkesin Yapmayı Bilmesi Gereken 50 Şey

İnsanın kendine güvenmesi, sağlıklı ve üretken bir hayatın anahtarı gibidir. Bu güveni elde etmek için de belli şeylerin bilinmesi gerekir. Okulda öğrendiklerinizin aksine tek bir şeyde çok başarılı olmaktansa pek çok şeyi azar azar da olsa bilmeniz daha iyi bir şeydir. Belki tam bir liste olmayabilir fakat herkesin yapmayı bilmesi gereken bazı şeyleri bu listede toparladık.
1. Ateş Yakmak: Ateş, yaşam için en temel iki gereklilik olan ışık ve sıcaklığı verir. Hayatınızın şu ya da bu döneminde bu bilgi sizin için fazlasıyla önemli olabilir.
2. Bilgisayar Çalıştırabilmek: Bugünlerde belki de en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri bir bilgisayarı en azından ortalama seviyede kullanabilmektir. Ayrıca yardıma ihtiyacı olanlara da el uzatmak güveninizi artırabilir.
3. Google’ı Etkin Biçimde Kullanabilmek: Google her şeyi bilir. Google’da bir şeyleri bulmakta zorluk çekiyorsanız sorun Google’da değil sizdedir. Bu sebeple gerekirse Google kılavuzlarını okuyun.
4. Kalp Masajı ve Heimlich Pozisyonunu Bilmek: Yardımınıza ihtiyacı olan kişi bir gün eşiniz ya da çocuklarınız olabilir. Bu yüzden ilk yardım yapmayı ve suni solunumu kesinlikle öğrenin.
5. Vitesli Araç Kullanmak: Evet, Hollywood filmlerindeki o tuhaf kaçış sahneleriyle her daim karşılaşmıyor olabilirsiniz fakat gün gelir bu bilgiye sahiden ihtiyaç duyarsınız.
6. Basit Düzeyde Yemek Yapmak: Kendinize bir yumurta bile pişiremiyorsanız hayatta kalmanız olanaksız gibi bir şeydir. Başkalarına muhtaç olmak istemiyorsanız bunu kesinlikle öğrenmelisiniz.
7. İnsanların Dikkatini Çekebilecek Bir Öykü Anlatmak: İnsanların dikkatini çekemiyorsanız nefesinizi boşa tüketmeyin.
8. Fiziksel Bir Kavgada Kazanan Olmak ya da Bu Durumlardan Kaçınmak: Her iki şekilde de kazanan siz olursunuz.
9. Kötü Haber Vermek: Birilerinin bunu yapması gerekir. Maalesef bir gün gelecek ve bu kişi siz olmak zorunda kalacaksınız.
10. Lastik Değiştirmek: Biliyorsunuz lastiklerde hava vardır ve içinde hava olan şeyler er ya da geç patlar.
11. İyi Bir İş Görüşmesi Geçirmek: Gergin bir biçimde panik hâline girerseniz işi almanız imkansızlaşacaktır.
12. Zamanı İyi Yönetmek: Bunun tersi zamanı boşa harcamaktır ve bu zaman zaman iyi karşılansa da her zaman kabullenilebilecek bir şey değildir.
13. Hızlı Okumak: Bazen bilmeniz gereken tek şey olayın ana fikridir ve bunun için bile geç kalırsınız.
14. İsimleri Hatırlamak: İnsanlar size “Hey sen!” diyerek seslendiğinde ve karşınızda kıvaranarak isminizi hatırlamaya çalıştığında hoşunuza gider mi?
15. Taşınmak: Taşınmak hep ilk tahmin ettiğinizden çok daha zordur.
16. Az Eşyayla Seyahat Etmek: Yalnızca ihtiyacınız olan şeyleri yanınıza alın. Bnu hem daha ucuz hem daha kolay hem de daha akıllıca.
17. Polisle Başa Çıkabilmek: Hapis eğlenceli bir yer değildir. Bunu kesinlikle öğrenmeniz gerekir.
18. Yön Tarif Etmek: Kimse olduğu yerde daireler çizmeyi sevmez. Bunu öğrenin ve birilerine bu konuda yardımcı olun.
19. Temel İlk Yardım Uygulamak: Bir yarayı sarabilmek için ne doktor ne de dâhi olmanıza gerek var. Üstelik bu sahiden de önemli bir şey.
20. Yüzmek: Yeryüzünün yüzde 71’i suyla kaplı. Yüzmeyi öğrenmek iyi bir fikir olabilir.
21. Paralel Park Etmek: Paralel park etmek, standart ehliyet belgesi sınavlarında bilinmesi gereken bir şeydir ancak yine de çoğu insan bunu nasıl yapacağını bilemez. Peki bu nasıl mümkündür?
22. Kendi Alkol Sınırını Bilmek: Aksi takdirde ciddi sorunlarla karşılaşabilirsiniz.
23. İyi Meyve-Sebze Seçmek: Çürümük meyve ve sebzeler hem çok kötü tat verir hem de sizin için korkunç bir sürpriz gibidir.







24. Balta, Çekiç ya da Testere Kullanmak: Bu malzemelere ihtiyaç duyan bir tek marangozlar değildir. Temel araç-gereçlerle ilgili bilgi, herkeste olması gereken bir şeydir.
25. Basit Bir Bütçe Yapmak: Borçlu omak sahiden hoş değildir. Bu işin anahtarı da kolay bir bütçe hazırlamaktır.
26. Kullanımı Yaygın En Az İki Dil Konuşabilmek: Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 25’i İngilizce konuşabiliyor. En azından geriye kalan yüzde 75’iyle iletişim kurabilmeniz iyi olurdu.
27. Düzgün Mekik ve Şınav Çekmek: Bilinçsiz yapılan şınav ve mekik hareketleri vücudunuzu incitip zaman kaybına sebep olmaktan başka bir şey yapmaz.
28. İltifatta Bulunmak: Birine verebileceğiniz en güzel hediye ona söyleyeceğiniz güzel bir sözdür. Üstelik bedava!
29. Uzlaşmak: Güzel bir anlaşma bir ya da iki soru ötenizde olabilir.
30. Başkalarını Dikkatlice Dinlemek: Ne kadar az konuşup çok dinlerseniz o kadar öğrenir, o kadar az şey kaçırırsınız.
31. Temel Coğrafya Bilgilerini Gözden Geçirmek: Küçük kürenizin dışında neler olduğunu bilmiyorsanız çoğu insan pek de bir şey bilmediğinizi düşüneceklerdir (büyük olasılıkla haklıdırlar da).
32. Oda Boyamak: Badana bedeli için ödediğiniz paranın yüzde 90’ı emek için istenir. Basit boya işleri için başkalarına dokuz katı daha fazla para vererek yaptırmak yerine kendiniz de işin başına geçebilirsiniz.
33. Kısa, Açıklayıcı Bir Konuşma Yapmak: Bir sonraki şirket toplantısında patronunuz son bir ayda ne üzerine çalıştığınızı sorarsa kısa fakat açıklayıcı bir cevap verebilirseniz patronunuz esnemeden sizi takdir edecektir.
34. Fotoğraf Makinesine Gülümsemek: Fotoğraf çekilirken gülmekten kaçınan insanlar çok can sıkıcıdır!
35. Tuhaf Durumlara Düşmeden Flört Etmek: Başarılı flörtle felaket arasında çok ince bir çizgi vardır. Çok üzerine düşerseniz kaybedersiniz. Yeterince üzerine düşmezseniz de kaybedersiniz.
36. Kullanışlı Notlar Tutmak: Gereksiz notlar gereksizdir ve not almamak da başarısızlığın tarifi gibidir. Bu yüzden bu öğrenilmesi gerekli bir şeydir.
37. Saygılı Bir Konuk Olmak: Aksi takdirde arkadaş evi yerine otelde kalmak durumuna düşersiniz.
38. İyi Bir İlk İzlenim Bırakmak: Aristoteles, “İyi bir başlangıç işi yarılamaktır,” demiştir.
39. Harita ya da Pusulayla Yön Bulmak: Ya GPS’iniz bozulur ve bilmediğiniz bir yerde kalıverirseniz?
40. Düğme Dikmek: Yeni gömlek almaktan daha ucuz olduğu kesin.
41. Ev Sineması Sistemini Kurmak: Uçak bilimi değil ya! Sırf bu iş için birine para ödemek tembellikten başka bir şey değil.
42. Klavye Kullanmak: Bunu öğrenmek tüm yaşantınız içinde sizi boşa harcayacağınız günlerden kurtarabilir.
43. Kimlik Bilgilerini Korumak: Siz hırsız olan taraf değilseniz kişisel kimlik hırsızlığı pek de eğlencelidir denilemez. Dikkatsiz davranmayın.
44. Bilgisayarda Temel Güvenlik Önlemleri Almak: Karmaşık şifreler oluşturmak ya da firewall kullanmak için bilgisayar bölümünde okumanıza gerek yok. Bunları halledebilirseniz pek çok sıkıntıdan kurtulursunuz.
45. Yalanı Ortaya Çıkarmak: İnsanlar yalan söyler. Bu hayatın acı bir gerçeği.
46. Vaadlerde Bulunmadan Bir Randevuyu Tamamlamak: Tutmaya niyetinizin olmadığı vaadlerde bulunmanın bir bahanesi olamaz. Ayrıca çok az tanıdığınız biriyle ilgili karar vermenin de bir mantığı yoktur.
47. Leke Çıkarmak: Yalan yok, yeni bir şey almaktan çok da ucuz!
48. Evi Temiz Tutmak: Temiz bir ev, temiz ve düzenli bir yaşam tarzının temelidir.
49. Bir Bebeği Kucağa Almak: Bir bebeğe zarar vermek istemezsiniz herhalde.
50. Akü Aktarmayla Araba Çalıştırmak: Hem yürümekten iyidir hem de çekiciye para vermekten kurtulursunuz.


1 Ekim 2013 Salı

Her Tarafımızda Kablosuz Ağ Var Bu İnsan Sağlığını Etkiler mi ?


Her Tarafımızda Kablosuz Ağ Var Bu İnsan Sağlığını Etkiler mi ?
Wi-Fi artık hayatımızın her köşesinde mevcut. Evde, okulda, ofiste, restoranda hatta yolda yürürken bile wireless’e çarpmadan geçmek mümkün değil.

Bunun yaydığı frekansların etkileri cep telefonu kadar çok araştırılmamış olsa da frekansı (2.4GHz) yani 3G cep telefonunkine yakın bir frekans (2.1GHz) aralığında bulunur. Ve 0.1 watt gibi çok düşük bir güçle çalışır.

Haliyle, birisi Wi-Fi erişim noktasının tam ortasına bir yıl boyu otursa bile, sadece 20 dakika cep telefonuyla konuşmuş kadar iyonlaştırmayan radyasyon alabilir.


Osmanlı Sultanlarının Tılsımlı Gömlekleri


Osmanlı Sultanlarının Tılsımlı Gömlekleri
Osmanlı sultanlarının ayet, hadis ve sembollerle süslü her biri üç-dört yılda dokunan tılsımlı gömleklerinin sırrı hâlâ çözülemiyor. Uzmanlar, gömleklere işlenen şifrelerin Osmanlı tarihine ışık tutacağına inanıyor. Osmanlı padişahlarının savaşta galip gelmek, nazardan korunmak ve şifa bulmak için giyindikleri tılsımlı gömleklerin üzerindeki harf ve rakamların işaret ettiği anlam şimdilik bir sır. Üstelik çözülemeyen yalnızca şifreler değil, kumaşların nasıl olup da 8 bin çözgü ipiyle dokunduğu da anlaşılabilmiş değil.

Gömleklerin şifresini ve dokuma tekniğinde kullanılan formülü bulmak ise merak tatmininden daha öte bir anlam taşıyor. Amaç, altın oranlarını Türk tekstilinin hizmetinde kullanmak. Tılsımlı sultan gömlekleri, ayet ve duaları tespit eden bir alim, işe başlamak için âyın eşref saatini hesaplayan müneccim ve sonunda gömleği bezeyen nakkaşların ortak ürünü.

Kumaşlar çoğunlukla o zamanki adıyla Tonguzlu olan Denizliden getiriliyor saraya. Denizlinin kaliteli pamuğundan dokunan bezler, iç giyimi olarak tasarlanan tılsımlı gömlekler için bire bir. Hattatların kağıdı terbiye etmek için kullandığı aharlama yöntemiyle yazıya elverişli hale getirilen kumaşlar nakkaşlar atölyesinde işlenmiş. Bir gömlek üzerinde 3-4 yıl uğraşan hattatlar için meçhul kahramanlar yakıştırması yerinde olur; çünkü gömleklerin pek azında kimin tarafından yapıldığı yazılı.

1978 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesinde Osmanlı tekstili ve padişah giysileri üzerine çalışan Doç. Dr. Hülya Tezcan, tılsımlı gömlekleri grafik sanatının zirvesi olarak tanımlıyor. Gömleklerin üzerine celi, sülüs, kufi yazıyla işlenen ayetler ve dualar kare, yıldız gibi geometrik şekillerin ya da Kadem-i Saadet, Süleyman Mührü, Zülfikâr, lale gibi anlamlı motiflerin içine yazılmış. 15-20. yüzyıl arasında hazırlanan padişah giysilerini içeren saray koleksiyonunda Peygamber Efendimizin nübüvvet mührü, Hilye-i Şerif ve Onun için yazılan Kaside-i Bürdeyle bezenmiş dört gömlek yer alıyor. Ancak diğer gömlekler üzerinde de yine Peygamberimize ait Kadem-i Saadet ve Nalın-ı Saadet motifleri kullanılmış.

Tılsımlı gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Ali'nin ucu çatallı kılıcı Zülfikâr ve çoğunlukla Musevi inancıyla bağdaştırılan Süleyman Mührü. Hülya Tezcan, gömleklerde Süleyman Mührünün saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah, Hz. Muhammed ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla bir arada anıldığını tespit etmiş. Koleksiyonun en eski tarihli gömleği Şehzade Cem'e ait. Üzerinde 1477-1480 yılları arasında yapıldığına dair bir not bulunan gömlek ihtimal ki, 18 Temmuz 1482'de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine binerek Rodos'a hareket eden Cem Sultan'ın üzerindeydi. Talihsiz şehzade, saltanat yarışından galip çıkması için giydiği tılsımlı gömleğe rağmen Rodos'ta esir alındı. Cem'in gömleği şimdi Topkapı Sarayı koleksiyonunda. Ancak Viyana kuşatmasında bozguna uğrayan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın gömleğinin hâlâ Viyana'da bir manastırda olduğu tahmin ediliyor.

Hülya Tezcan, Osmanlı tarihinin tılsımlı gömlekler üzerinden okunabileceğini söylüyor. Nitekim 2. Selim'e Hürrem Sultan tarafından diktirilen gömlek yalnızca Selim ve Bayezıd arasındaki taht mücadelesini değil, Rüstem Paşa'nın entrikalarıyla boğdurulan Şehzade Mustafa'nın hazin sonunu da anlatır. Sultan 3. Murat'a ait gömlekte ise Konya Mevlevihanesi'ni kuran Şeyh Sinaneddin Dede'nin padişahlarla kurduğu iletişimi görmek mümkün. Sinaneddin Dede sadece gömleği yapan kişi değil, doğu seferine çıkarken elini öpüp hatırını soran Yavuz Sultan Selim'e , seferden zaferle döneceksin; benim senden tek isteğim dergâh'a yardım etmendir,diyen ilginç bir kişilik.Yavuz hakikaten savaştan zaferle dönüyor ve Konya Mevlevihanesi'ni yapmaya başlıyor. 

Yavuz'dan sonra Kanuni ve 2. Selim dönemlerini de gören Şeyh Sınaneddin Dede'nin ömrünün son demlerinde 3. Murat'a hediye ettiği tılsımlı gömlek saraya bir teşekkür babında. Yine aynı sultana ait gömleklerden biri, Oğlum, aslanım'a diye başlayan kitabesiyle diğerlerinden ayrılıyor. Oğluna pek düşkün olan Nur Banu Sultan'ın hazırlattığı gömleğin amacı gözü Safiye Sultan'dan başkasını görmeyen 3. Murat'ın başka evlilikler yapması. Nur Banu Sultan tahtı vârissiz bırakmamak için girdiği bu gömlekli mücadeleden zaferle çıkıyor ve 3. Murat ardında 19 erkek 20 küsur kız çocuğu bırakarak bu dünyadan ayrılıyor. Ancak erkek çocukların sonraki taht kavgalarında öldürülmesi Nur Banu Sultan'ın çalışmalarının boşa gittiği şeklinde yorumlanabilir.

Allahım sevgimi kulun Mustafa'nın gönlüne ver!... Tılsımlı gömlekler sadece padişahlar ve şehzadeler için yapılmamış. Saray çevresine yakın paşalardan özellikle makam hırsı olanlar da kendileri için gömlek hazırlatmışlar. Onlardan biri Moralı Hasan Paşa, gömleğinin üzerine şöyle yazdırmış: Allah'ım senden sevgimi, muhabbetimi kulun Mustafa'nın gönlüne vermeni dilerim. Nasıl vahyini sevgilin Muhammed'in kalbine ilham etmişsen ruhumla Sultan Mustafa'nın ruhunu uzlaştır. Gömleğin yakasındaki küçük karelerde ise "Ey herşeyi kolaylaştıran Allahım, Hasan Paşa'nın muradını da kolaylaştır". yazıyor. Hasan Paşaâ'nın muradı nedir, sadrazam olmak.

Hülya Tezcan bu gömlekten hareketle yaptığı araştırmada, paşanın çok hırslı bir adam olduğu ve sadrazam olabilmek için padişahları canından bezdirdiği bilgisine ulaşmış. Moralı Hasan Paşa sonunda muradına ulaşıp sadrazam olabilmiş. Saltanat kavgalarının uzağındaki halk da tılsımlı gömleklerden payına düşeni almış. Dönemin tarikat dergahlarında, sarılıktan, akrep sokmasından korunmaya yönelik hazırlanan gömlekler arasında kadınları eşlerine şirin gösteren gömlekler de var. İç gömleklerden günümüze ulaşanlar, üzerlerindeki leke hatta yaka kirleriyle duruyor; çünkü bu gömleklerin yıkanması mümkün değil.

Bir de hiç kullanılmadan kaldırılan gömlekler var koleksiyonda. Tezcan, Sarayda her şeyin bol bol yedeği vardır. Elimizde yüzlerce giyilmemiş bebek elbisesi var diyor. İpeğin nadir kullanıldığı bu alanda tılsımlı takke ve takma yakalar da var. Takma yakayla ilgili bir açıklamaya rastlamayan Hülya Tezcan, kendince bir çıkarımda bulunuyor: Yaka, sultanların törenlerde giydiği kaftanın yaka kesimine benziyor. Üzerindeki iplik izlerine bakılırsa kötülüklerden korunma niyetiyle kaftanın içine monte edildiği söylenebilir.Gömlekler şimdi koruma altında; sergilenmek için özel izinle saraydan çıkarılabiliyorlar; ancak kimi zaman hiç hesapta olmayan çok daha özel istekler olabiliyor.

Tezcan, Osmanlı Hanedanından ismini açıklamadığı bir kadının şifa bulmak için tılsımlı gömleklerden birini giyerek bir müddet beklediğini ve sonra teşekkür ederek ayrıldığını söylüyor. Hülya Tezcan yaklaşık 30 yıldır gömlekler arasında yaşasa da tılsımlarını çözmeye hiç çalışmamış. Bir şifre var, bu açık; ama o rakamları ve harfleri çözmek uzmanlık gerektirir. Kaldı ki, giysilerin olduğunu kabul etmeliyiz. Dokuma üzerine çalışanlar da 8 bin çözgü teliyle dokunan "Gülistan Kemha" tekniğini henüz çözemediler. Hülya Tezcan'ın hazırladığı Padişah Giysileri kitabı önümüzdeki günlerde Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanacak. Şifreyi çözmek Türk tekstiline yeni bir açılım getirecek Türkiye'de tılsımlı gömlekler üzerindeki şifreyi çözmeye çalışan tek isim Mehlika Orakçıoğlu. Bilinen tek isim demek daha doğru; çünkü gömleklere ulaşma hususunda Hülya Tezcan'la bağlantıya geçmiş başka biri yok. 1998'den bu yana Türk Tekstilindeki Kültürel Etkiler başlıklı doktora tezi üzerinde çalışan Orakçıoğlu, şu günlerde 2. Selim'in gömleğini inceliyor. Şimdilik gömleğin ön yüzündeki küçük karelere yerleştirilen rakamlarla Fetih Sûresi'nin kodlandığını keşfetmiş. Tezini Londra'daki bir üniversite'de hazırlayan Mehlika Hanım, İngiliz danışmanlarının kendisini bu alana yönlendirdiğini ve asıl niyetlerinin gömlekler üzerindeki kodlama sistemini çözerek günümüz tekstiline yeni bir açılım kazandırmak olduğunu söylüyor: Bu konu, dışarıda daha çok ilgi topluyor. Harvard Üniversitesi bütün imkanlarını ücretsiz olarak seferber etti mesela. Sonunda neye ulaşacağımı bilmiyorum. Kodlama sistemini günümüze uyarlamayı başaramasam bile bu tez bitirilmeyi hak ediyor. Fakat çözebilirsem yeni tekstil tasarımları oluşturmak zor olmayacaktır.

Osmanlı tekstilini incelerken siyaset, ekonomi ve tarihten yararlanmak gerektiğini söyleyen Orakçıoğlu, tılsımlı gömlekler üzerinde dörde yakın formül kullanıldığını tespit etmiş. Uzun yazılar yerine rakamlar ve harfler tercih etmek sınırlı zemini verimli kullanmayı sağlıyor. Ancak altta, gündelik hayatta pratik olma felsefesi yatıyor. Nitekim Osmanlı döneminde tüccarların uzun cümleler yerine kelimelerin sayısal değerleriyle anlaştığı biliniyor. Gömlekler üzerindeki geometrik desenler ve kodlanan rakamlar bir matematik dehasına da işaret ediyor. Prof. Dr. İsmail Yakıtâ nın Türk İslam Kültürü'nde Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme (Ötüken Yayınları) adlı kitabından faydalanan Orakçıoğlu, Mimar Sinan'ın da eserlerinde ebced hesabı kullandığını hatırlatıyor. Mehlika Orakçıoğlu sadece bir gömlek üzerinde çalışıyor. İncelenmeyi bekleyen onlarca tılsımlı gömlek olduğu hesaba katılırsa gömleklerin dilinin çözülmesinin hayli vakit alacağı söylenebilir. Fakat onun halihazırda çözdüğü bir figür var. Yavuz Sultan Selim'in kaftanı üzerindeki desenleri inceleyerek ellerini gökyüzüne açmış yakaran insan figürüne ulaşan Orakçıoğlu, yurtdışında bu kaftan üzerine üç konferans vermiş. Sanatkârın desenler arasına ustaca gizlediği figür, kutsal hazineleri İstanbulâ taşıyan ve ilk Osmanlı Halifesi unvanını alan Yavuz'un İslam esasların koruyucusu olduğunu simgeliyor. Mehlika Hanım'a göre, görsel bir illüzyon halinde kimi zaman açıkça görünüp kimi zaman da desenler arasında yiten figürü doğrudan Yavuz Selim'e atfetmek de mümkün. Çünkü taç kullanan tek Osmanlı Padişahı Yavuz.

'Tılsımlı' ya da nâm-ı diğer 'şifalı' gömlekler, Topkapı Sarayı'nın en gözde koleksiyonları arasında yer alır hiç şüphesiz. Padişah elbiseleri koleksiyonunda seksen yedi adet tılsımlı gömlek, bir takma yaka, beş takke, on yazılı örtüden oluşan yaklaşık yüz civarında önemli bir koleksiyon mevcut. Bu gömleklerin en önemli özelliği padişahların savaşa giderken üzerlerine şifreli bir şekilde Fetih Sûresi'nin işlendiği gömlekleri zırh altına giymeleriydi. Bugüne kadar muhteviyatı saklı kalan gömleklerin üzerindeki sır perdesi bir nebze de olsa kaldırıldı. Yaklaşık otuz yıldır saray gömlekleri üzerine çalışma yapan Hülya Tezcan, araştırmalarını 'Şifalı Gömlekler' adlı kitapta topladı. Karizma Yayınları'ndan piyasaya çıkacak olan çalışma bu sahadaki tek eser olması sebebiyle ilgilisi için bulunmaz bir nimet. Çünkü kişiyi türlü kötülüklerden koruduğuna, hastalara şifa verdiğine inanılan 'Şifalı Gömlekler' aslında konuşan tarih niteliğinde. 

Tılsımlı gömleklere dair ilk bilgiye Kur'an-ı Kerim'deki Yusuf Sûresi'nde rastlanılır. Bu sûrede Yusuf Peygamber'in, Mısır'ın azizi olduğu sıralarda kardeşlerine vererek babası Yakup peygambere gönderdiği bir gömlekten bahsedilir. Yakup peygamber, bunu yüzüne sürünce oğlunun ayrılığı ile ağlamaktan görmez olan gözleri açılır. Bu gömlekler, bir rivayete göre de, Cebrail'in, İbrahim Peygamber, Nemrut tarafından ateşe atıldığı zaman, Allah'ın emriyle cennetten getirip ona giydirdiği çok ince bir gömlektir. Bu gömlek İbrahim'den çocuklarına kalır, Yakup peygamber de onu bir muska içine koyarak gizlice oğlu Yusuf'un boynuna takar. Kardeşleri kıskançlıktan Yusuf'u kuyuya attıkları zaman da Cebrail, gömleği saklı olduğu muskadan çıkarıp ona giydirir.

Saray koleksiyonuNdaki en erken tarihli gömlek Fatih Sultan Mehmed'in şehzadesi Cem Sultan'a ait. Kitabesi de bulunan gömleğin yapımına 30 Mart 1477 Pazar gecesi güneş koç burcunda, 19 derecede iken saat 3'ü 57 dakika geçerek başlandığı ve 29 Mart 1480 Salı gecesi güneş yine koç burcunda 19 derecede iken saat 12'yi 36 dakika geçe bitirildiği yazılı. Gömlek için bu kadar açık bir tarih verilmesi burçların insan üzerinde ne kadar etkili olduğuna inanıldığını gösteriyor.

*Eşref Saati'nde yazılan gömlekler* 

Bu örnekten de anlaşılacağı üzere gömleklerin yazımına müneccim denilen günümüz astrologlarının tespit ettiği tarihe göre başlanılmış. İlm-i nücum (yıldız bilimi) ile uğraşan müneccimler başvurulan bir iş için "eşref saat" denilen uğurlu saati tespit edip işin bu saatte yapılmasını önerirlermiş."Eşref saati" sadrazama sadaret mührünün verilmesi, harp ilânı gibi çok ciddi konulardan ziyaret saatinin seçimine kadar her konuda uygulanıyormuş.

Gömlekler üzerinde yazılar genellikle geometrik şekiller içine yazılmış.Bununla beraber hiçbir geometrik bölünme olmadan düz satırlar halinde zemine de yazılmış. Gömlek yüzeyine kare, dikdörtgen, baklava, daire, yarım daire, üçgen şekilleri çiziliyor, içleri ayrıca karelere bölünerek içine vefk (rakamlar) ve cifr (harfler) yazılıyormuş. Ebced hesabına göre Arap alfabesindeki her harfin sayısal olarak bir değeri vardır. Harflerin dizilişine göre hesap edilerek Kur'an'ın istenilen ayeti gizemli bir şekilde ifade edilmiş. Kur'an sûrelerinden başka gömleklerde İlahi kudrete sahip olduğuna inanılan Esmaü'l-Hüsna (Allah'ın 99 adı), dört meleğin adı (Mikail, Cebrail, Azrail, İsrafil), Hz. Muhammed'in hilye-i şerifi (tasviri), nübüvvet mührü (peygamberlik işareti) hadisleri, onun için yazılan Kaside-i Bürde, Hz. Ali'nin eşkali, şiirler, dualar, istek ve yakarışlar yer alıyor. Bazen enseye, bazen etek ucuna, bazen kâğıt etiket gömleğin ait olduğu sultanın adı, tarih ve usta adı da yazılı.

Tılsımlı gömleklerin kimin tarafından hazırlandığı ise tam bir sır. Ne yazık ki bu gömlekleri hazırlayanlar tarih sayfasında -birisi hariç- meçhule karışmış. Ancak gömlekler üzerindeki simgelerden yola çıkılarak bazı tahminlerde bulunulabiliniyor. Örneğin, bazı gömleklerde akrep motifi dikkati çekiyor. Halk arasında akrep efsunu olarak bilinen, yılan ve akrep gibi sürüngenlerin sokmasına karşı, onların uyutulup zararsız hale getirildiği inancı vardır. Bu efsunu en iyi yapanların Rufai tarikatı şeyhleri ve mensupları olduğu bilinir. Nitekim Rufai şeyhlerinin türbelerinin tasvirlerinde bu sürüngenler mutlaka yer alıyor. Yılan, akrep gibi hayvanların sokmasına karşı koruduğuna inanılan bu yazılı gömleklerin, Rufai şeyhleri tarafından hazırlandığı zannediliyor. Yine Konya ve Edirne Mevlevî şeyhlerinden Sinan Dede'nin bazı padişahlara gömlek hazırladığı biliniyor. Bunlar sırasıyla II. Bayezid, I. Selim, I. Süleyman, II. Selim ve III. Murad. Özellikle I. Selim, İran seferine giderken hayır duasını almış.

*Sûrelerin hâdimleri var* 

'Şifalı Gömlekler' adlı kitapta gömleklerde yer alan duaların açılımlarını içeren bir bölüm mevcut. Dualar Dr. Murat Sülün tarafından kaleme alınmış. Dr. Sülün, 'Kur'an-ı Kerim'in görünür yüzünden başka, herkesin bilemeyeceği bir başka vechesinin daha olduğu kabûlüdür.' diyerek söze başlıyor. Sülün'e göre, hecâ harflerinin, Hurûf-i Mukatta'a'nın, Besmele'nin, Kelime-i Tevhîd'in, Esmâü'l-Hüsnâ'nın birtakım hâssa ve sırları olduğuna, ayrıca âyetlerin, Esmâü'l-Hüsnâ'nın ve sûrelerin 'hâdim'leri -hizmetkârları- olduğuna inanılıyor. Bunun temelinde de harflerle kozmos arasında bir ilişki olduğu inancı yatıyor. Böylece, Kur'an pasajlarına zâhirî mânaları dışında birtakım özellikler (havâss) yüklenmiş ve Kur'an'daki harf ve cümlelerin belli sayılarda ve bir sıra dâhilinde okunması ya da yazılması durumunda istenen her sonucun alınacağına inanılmış ve bu inanç zamanla sistemleştirilmiş. Esmâü'l-Hüsnâ, Hurûf-i Mukatta'a, Besmele, Âyete'l-Kürsî, Nûr âyeti, Nazar âyeti, Fâtiha, İhlâs, Mu'avvizeteyn, Haşr, Bakara, Yâsîn, Vâkı'a başta olmak üzere, istenen şeyle anlam yakınlığı bulunan pasajlar, çeşitli kombinasyonlar haline getirilerek korktuğu birinden emin olmak, düşman silâhını etkisizleştirmek, psikolojik rahatsızlıklardan kurtulmak, cinlerle temas kurup bunları istihdam etmek... Kısaca; yaşanılan maddî-manevî her tür sıkıntıdan kurtulmak ve herhangi bir hâcetin gerçekleşmesi için okunup yazılır olmuş.


Tıraş Bıçakları Nasıl İcat Edildi?


Tıraş Bıçakları Nasıl İcat Edildi?
Tıraş olmak her zaman bu kadar kolay değildi. Jiletlerin icat edilmesinden önce eski insanlar tıraş olmak için köpek balığı dişlerini, çakmaktaşından bıçakları ve istiridye kabuklarını kullanıyordu.

Bu ilkel araçlar yerini ne zaman jiletlere bıraktı kesin olarak bilinmiyor. Ancak Britannica Ansiklopedisi’nde yer alan bilgilere göre; M.Ö. 4000 yıllarına ait Mısır mezarlarında bakır jiletler ve yuvarlak altın plakalar ortaya çıkarıldı. Bu esnada diğer kültürlerde keskin volkanik kayaçlar ve cam kullanıldığı da biliniyor.

Diğer bir bilgiye göre ise Romalı Kral Lucius Tarquinius Priscus, jileti M.S 6. yüzyılda halkına tanıttı.

M.S. 4. yüzyılda Büyük İskender, savaş esnasında düşmanların sakallarından tutmasını önlemek için adamlarına tıraş olmalarını önerdi. Büyük İskender ve askerleri tarafından tıraş olmak için genellikle bir tarafı keskin demir bloklar kullanılıyordu.

Julius Caesar, sakalını cımbız ile aldırıyordu. Adamları ise ya jilet kullanıyor ya da ponza taşı kullanarak sakallarını zımparalıyordu.

Tüm bu tıraş aletleri oldukça tehlikeli ve acı vericiydi. İlk güvenli jilet 1762 yılında tasarlandı.

1847 yılında William Henson, bildiğimiz jileti icat etti. 1895 yılında ise King Camp Gillette bu jiletin şeklinden ilham alarak çift taraflı ve tek kullanımlık tıraş bıçağını icat etti.

Bu icat Gillette’e bir servet kazandırdı. Ancak jiletlerin üretilmesi çok kolay değildi. Sonraki 6 yıl boyunca kolay üretilebilecek jiletler için çalışıldı.

MIT profesörü William Nickerson’un Gillette ile bir araya gelmesinin ardından , 1903 yılında yüksek karbon çeliği levhalarından jilet üretme fikri ortaya çıktı. O günden beri ise sürekli geliştirilen jiletler hayatımızın vazgeçilmez araçları arasında yerini aldı.


İlk Pul Kim Tarafından Ne zaman Ve Nerede Basıldı?


Avrupa'da, Ortaçağ'dan beri, yolların güvenli olmaması yüzünden, mektubun taşıma ücreti alıcı ta­rafından ödeniyordu. Bu da çoğu zaman ilginç ve altından kalkılmaz durumlara yol açıyordu.

1840 yılında Londra'daki İngiliz Posta idaresi'nin sonradan yöneticisi olan Sir Rowland Hill, ilginç bir olaya tanık olmuştu. İskoçya’ya yaptığı bir yolculuk sırasında, genç bir kızın taşıma ücretini ödeyemediği için nişanlısından gelen mektubu postacıya geri verdiğini gördü. 

Bunun üzerine ücreti kendisi ödedi. Genç kız ona teşekkür etti ve bu paraya gerek olmadığını söyledi. Çünkü, zarfın üzerindeki adreste bir düzenleme yaparak, nişanlısından gelen mektubu para ödemeden de alabileceğini belirtti. 

Rowland Hill’in etiket önerisi

Bu olaya tanık olan Hill, mektup yollanırken, para ödenmesini zorunlu kılacak bir yöntem geliştirilmesi gerektiğini düşündü. 

Taşıma ücretinin, zarfın üstüne yapıştırılan küçük bir etiket bedeli olarak, mektubu gönderen tarafından ödenmesi ilkesini önerdi. Bu yöntem İngiliz Hükümeti tarafından kabul edildi. Kraliçe Victoria'nın resmini taşıyan ilk posta pulu 158 bin adet basıldı ve 6 Mayıs 1840 tarihinde satışa sunuldu.


Ketçapı Kim Buldu?

Ketçapı Kim Buldu?
İlk ketçap büyük ihtimalle bundan 350 yıl kadar önce Çin'de yapılmıştı ve "ketsiyap" olarak biliniyordu. Bu keskin sos, salamura balık ve istiridyeden yapılıyordu, içinde hiç domates yoktu. O kadar ünlendi ki, Malezya'ya kadar yayılarak "ketçap" adını aldı. Buradan Singapur pazarlarına geçti ve 18. yüzyılın başlarında İngiliz tüccarlar eliyle İngiltere’ye getirildi...

İngiltere'deki aşçılar Uzakdoğu'daki malzemelerin çoğunu bulamadıklarından, bunları mantarlarla değiştirdiler. Bu değişiklikten birkaç yıl sonra, mantar dışındaki seçenekler de denenmeye başlandı. Cevizdi, limondu, ançuezdi, erikti, istiridyeydi derken sonunda domates de denendi...

İngiliz kolonicileri, domates ketçapını 1792 yılında Amerika'ya taşıdılar. Amerika'ya yerleşenler bu yeni tada "catsup" (keçıp okunuyor) dediler.

Dünyadaki ilk şişe içindeki ketçap 1876 yılında, Henry J. Heinz'in ucuz ve çabuk ketçap üretmesiyle yapıldı. Bundan 10 yıl kadar sonra bu ketçap şişeleri Londra Piccadilly meydanındaki dükkanların raflarını; süslemeye başladı. Bugün, özellikle patatesle birlikte tüketilen ketçap, hemen her sofranın vazgeçilmez sosu olmayı sürdürüyor...

Sarımsak Hakkında Bilmediklerimiz


Sarımsak Hakkında Bilmediklerimiz
İnsan ve kültürüyle binlerce yıldan beri içice olan sarımsak, bazen tanrılara layık bir nektar, bazen de kişiyi vampirlerden ve kötü ruhlardan koruyan bir "nazarlık" görevi gördü... Ama yaygın kullanımı hep tedavi amaçlıydı. Her çağda halk tabakaları için önemli olan bitkinin bu özelliği, günümüzde yeniden ortaya çıktı. Sarımsak, artık bir sanayi bitkisi...

Yahudiler Veba salgınından neden daha az etkileniyorlardı?

Onsekizinci yüzyılın başında, İsviçre'nin Basel kenti veba salgınına yenik düşmüştü. Salgın ertesi ölenlerin kimlikleri tesbit edildiğinde, kent Yahudiler'inin kayıplarının yok denecek kadar az olduğu görüldü. Çünkü, kentteki Yahudiler, özellikle dinsel töreleri gereği düzenli biçimde sarımsak yemekteydiler. Bu bitkinin de birçok hastalığa iyi geldiğini yüzyıllardır biliyorlardı...

Hırsızlar salgından neden etkilenmiyorlar?

1721 yılında aynı salgın hastalık, bu kez Marsilya'yı vurdu. Hırsız çeteleri de bu kargaşada salgının kırıp geçirdiği mahallelere dalarak soygunlar düzenliyorlardı. Polis, bir süre sonra çetelerin üyelerinden dördünü yakalamayı başardı. Soruşturmanın sonunda şaşırtıcı bir şey öğrenildi; hastalıkların kol gezdiği yerlerde dolaşmasına karşın, hiçbir çete üyesi hasta olmamıştı. Araştırınca anlaşıldı ki, hırsızların dördü de hastalanmamak için şarap, sirke ve sarımsak yemişlerdi...

En eski sarımsak kaydı Sümer

Neolitik Çağ'dan bu yana, dünyadaki hemen her kültüre ait insanlar tarafından bilinen sarımsağa ilişkin en eski yazılı bilgiler, Sümerli'lerin M.Ö. 2600–2100 yıllarına tarihlenen tabletlerine dayanıyor. Sümerler'le başlayan bu serüvenin yayılma yönüne göre, sarımsağın önce İndus Vadisi'ne, ardından da Çin'e ulaştığı anlaşılıyor.Sarımsağın Çin'e ulaşmasının Hint tıbbı aracılığıyla gerçekleşmiş olduğuna hiç kuşku yok… Çinlilerin kullandığı bitkilerin çoğu gibi, sarımsak da Kore yoluyla Japonya'ya girmiş. Japonlar bu bitkiyi soğuk algınlıklarının tedavisinde ve afrodizyak olarak kullanmışlar.

Hint de sarımsak?

Bir Hint efsanesine göre, tanrılar ve cinler tarafından araştırılırken “okyanusun zenginlikleri”nde ortaya çıkan pek çok değerli bitkinin içinde, sarımsak da ilk sıralarda yer almaktaydı. Tanrılar katından bir “nektar” olan sarımsağı paylaşmak isteyen tanrılar ve şeytanlar arasında kavga çıktı. Evrenin yaratıcısı "Vişnu", kavganın büyümesini önlemek için nektarı onlar arasında paylaştırmaya başladı. Ne var ki, şeytanlardan biri tanrıların arasına sızmış; nektardan bir ağız dolusu almayı başarmıştı. Olaya tanık olan Güneş ve Ay, durumu hemen Vişnuya bildirdi. Şeytan nektarı henüz yutamadan Vişnu onun kafasını uçuru­verdi. Sıvı, şeytanın ağzından toprağa döküldü ve hemen yerde sarımsak bitkisi oluştu. Ancak, nektar bir kez şeytanın boğazına girmişti; bu yüzden, faydaları yanında ayrıca kötü afrodizyak özellikler de kazanmış oldu.

Piramidin yapımında çalışan işçilerin yediği soğan ve sarımsağın bedeli: Yaklaşık 10 milyon dolar…

Akdeniz bölgesine inildiğinde, önemli yazılı kaynaklar olan Mısır papiruslarında da sarımsağın önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor. M.Ö. 450 yıllarında Mısır'ı gezen tarihçi Hero­dot'un bildirdiğine göre; Keops piramidinin yapılışı sırasında çalışan işçilerin yediği soğan ve sarımsaklar için ödenen para "1600 gümüş talent"i bulmuş ve bu bilgi papiruslara kayde­dilmişti. Günümüz değerleriyle konu­şulduğunda, yirmi yıl boyunca 360 bin işçi adına harcanan bu para, yaklaşık 10 milyon dolar ediyordu.

Mısır da sarımsak “kutsal bitki”

Yine Mısır'da, M.Ö. 1500 yıllarında yazılmış olan Ebers papiruslarında da sarımsağın ölümcül hastalıklara (kanser) karşı etkin bir ilaç olarak kullanıldığı yazmaktaydı. M.Ö. 1352 yılında ölen ünlü firavun Tutanka­mon'un mezar odasında bile sarımsak dişleri bulunmuştu. Eski Mısırlılar, bitkilerle dini inanışlar arasında bağlantılar kuruyordu. Eğer hastalıkları gönderen tanrılarsa, tedavilerini de onlara bağlamak gerekiyordu. Bu nedenle soğan ve sarımsağın onların gözündeki yeri çok büyüktü. Bunların tanrılara ait "kutsal bitkiler" olduğuna inanıyorlardı...

Sarımsak, Yahudiler için eskiden olduğu gibi günümüzde de vazgeçilmez önemde

Yahudiler'in kutsal yazıtlarından Talmud, bitkilerin, dinsel perhiz dönemleri ve tedavi amaçlarına ilişkin kurallar içermekteydi. Sarımsak, ilginç bir biçimde, her iki bölümde de önemli bir yere sahipti. Kral Solomon (Hz. Süleyman M.Ö. 965-926), kendi yediği öğünleri bu sarımsaklı kurallara göre düzenliyordu. Bu nedenle sarımsak, Yahudiler için eskiden olduğu gibi günümüzde de vazgeçilmez önemde...

Yunan atletleri de Olimpiya'daki yarışlardan önce sarımsak yiyorlardı, Romalılar sarımsağı panzehir olarak kullanılıyorlardı.

Eski Yunanlı komedi yazan Aristophanes (M.Ö. 445-385), sarımsağı fiziksel kuvvet kaynağı olarak ta­nımlamıştı. Kuşkusuz, eski Yunan atletleri de Olimpiya'daki yarışlardan önce sarımsak yiyorlardı. Romalılar da sarımsağı Eski Yunanlılar'dan aldılar. Romalı ünlü ansiklopedisi Yaşlı Plinius (M.S. 23-79), sarımsak yapraklarının havayla temasında karardığını gözlemledi. Bu durumu da, "sarımsağın şeytanı ve karanlık güç­leri kendine çektiği" biçiminde yorumladı. Romalılar ise en kötü şeytanların yılanlarda bulunduğuna, kö­tülüklerin de yılan ısırmasıyla insana geçtiğine inanıyorlardı. Bu yüzden, sarımsağı panzehir olarak kullanılı­yorlardı.

Sarımsağın kökenini Orta Asya

Günümüzde yapılan botanik araştırmalar ise, sarımsağın kökenini Orta Asya'ya bağlıyor. 1894 yılında botanikçi Hehn ile çok sonraları Hyams'ın 1971'de yayımladığı araştırmalar bunun en önemli kanıtları... Geniş topraklar üzerinde bir yandan avlanıp bir taraftan da sürüleriyle hareket eden göçebe kabilelerin besinleri içinde sarımsağın ilk ve yabani örnekleri önemli bir yer tutmaktaydı.

İngiliz teğmen Hamilton Bower, 1890'da Doğu Türkistan'ı, Uygur bölgesini gezdiği sırada, M.S.400 yıllarına tarihlenen bir elyazması buldu. Bir olasılıkla Budist rahipler, daha eski bir kaynağa dayanarak yazmıştı bu yazmayı... I897'de Hoernle tarafından Kalküta'da çevrilip basılan eserde sarımsak, eski Hint tanrılarının reisi Asura'nın, Tanrı Janar-Dana tarafından kafası uçurulduğunda akan kan damlaları olarak tarif edilmişti. Bower'in bulduğu elyazmasına göre sarımsak ayrıca, afrodizyak içeceklere katkı maddesi şeklinde de ilave ediliyordu.

Zambakgillerden Sarımsağın bilimsel adı "Allium sativum L." 

İnsan kültüründe böylesi önemli bir yer tutan sarımsağın bilimsel adı. "Allium sativum L."... Sarımsak, fa­milya olarak "Liliaceae" (zambakgiller) ailesinde olan ve yeryüzünde 600 kadar türü bulunan "Allium" cinsine ait bir bitki... "Allium L." cinsi de kendi içinde 12 seksiyona ayrılıyor. Allium seksiyonunun soğanları, bildiğimiz tipik sarımsak kokusuna sahip... Bu seksiyona dahil olan türler, genellikle Kuzey Yarımküre'de ve Avrupa ile Asya'nın batı kesimlerinde yetişiyorlar. Ülkemizde 150 kadar Allium türünün yetiştiği biliniyor. Allium seksiyonunun üyeleri ise 50 kadar... Halk arasında bazılarına, körmen, yabani soğan, it soğanı, kaya sarımsağı, yabani sarımsak ve çoban sarımsağı gibi isimler veriliyor. Tüm bu sarımsak çeşitleri, kırsal alanda gerek folklorik tedavi amaçlı, gerekse gıda olarak tüketiliyor. 

Sarımsak da neler var neler…

Başta bildiğimiz sarımsak olmak üzere, bütün Allium türlerinin soğanları, yapılarında özel kokulu uçucu yağ, şekerler, enzimler, kükürtlü glikozitler, A,B1, B2, B3, C, P gibi vitaminler. 17 çeşit aminoasit, bakır, de­mir, çinko, kalay, alüminyum, kükürt ve selenyum gibi çeşitli metaller, ve ayrıca nikotinamit, kolin, iyot, sapo­nin ve fermetleri de bulunduruyor. Sarımsağın etkili maddesinin kükürtlü bileşikler olduğu kabul ediliyor. Bu maddelerin öncüsü, kükürtlü bir aminoasit olan "alliin"... Alliin, sarımsak enzimi olan "allinaz"ın etkisiyle "allisin"e dönüşüyor. Sarımsak kesildiğinde ortaya çıkan tipik koku, işte bu allinaz enziminin etkisiyle çı­kıyor. Allisin'in ise antibakteriyel bir etkisi var... Allisin de durgun dengeli bir bileşen olmadığı için, ayrışarak pıhtılaşmayı önleyici etkisi olan "E/Z-ajoen"e dönüşüyor. Ne var ki, araştırmalara göre, pişirildiği zaman allisin bileşiği bozuluyor ve sarımsağın yüzyıllardır kabul gören ünlü antibiyotik etkisi de ortadan kalkıyor.

Sarımsağın yararları

Sarımsak, devamlı tüketilen ve toksik yönünün düşüklüğü nedeniyle klinik öncesi deneylere geçilmeden doğrudan klinik deneylerine başlanan bir bitki... Bu klinik çalışmalar, sarımsağın özellikle kan üzerindeki lipid, kolesterol ve diğer metabolizma etkileri yönünde yoğunlaşıyor. Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre; sarımsağın kandaki lipid ve kolestrol düzeylerini düşürdüğü, pıhtılaşmaya engel olduğu gözleniyor.

Bir çok olumlu etkisinin yanısıra, sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki güçlendirici etkileri olduğu da biliniyor ve çalışmalar, tümör oluşumunu engellemesi yönünde de sürdürülüyor. Bütün bunların yanısıra, sarımsağın karaciğeri koruyucu etkisiyle, tüberküloz ve lepranın (cüzzam) sorumlusu olan "mycobacterium"ları etkilemesinden özellikle söz etmek gerek... Menenjit ve viral enfeksiyonlarda bile sarımsağın olumlu etkileri olduğu görülüyor. Bu araştırmaların en ilginç ve yeni olanı ise; sarımsağın yalnızca kimyasal kökenli kanser oluşumları değil, radyasyon nedeniyle oluşabilen kanserler üzerinde de etkili olu­şunun saptanması... Denek hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, sarımsağın kanser hücrelerini doğrudan tahrip etme yeteneğine sahip olduğunu gösteriyor...

Halk arasında yüzyıllar boyunca birçok hastalık ve rahatsızlığa çare olmuş sarımsak ya da Allium türleri, modern tıbbın gelişmediği ya da ulaşamadığı bölgelerde iştah açıcı, ya­raları iyileştirici, tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, cinsel gücü arttırıcı, kurt düşürücü. Öksürük kesici, tifo, dizanteri ve damar tıkanıklığı gibi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. Bütün bunların önemli bir folklorik deneye ve yüzyılların birikimine dayandığı rahatça savunulabilir. Çünkü, çağımızda büyük bölümü Avrupa'da yaşanan dünya savaşlarında bile İngiliz, Alman ve Rus askerler savaş alanında görülen hastalıklarla başa çıkmak için devamlı sarımsak kullanıyorlardı.

Osmanlı tarihinde

Osmanlı tarihinde de sarımsağın tedavi edici yönü konusunda kayıtlar var. Padişah IV. Mehmet'in hekimbaşı olan Nasrullah oğlu Salih, 17. yüzyılın ikinci yansında yazdığı bir eserde; sarımsağın özellikle kış aylarında, gülsuyu ile yenmesini; barsak parazitleri, ishal, yılan ve akrep sokması, kuduz köpek ısırması gibi ra­hatsızlıklarda da sarımsağın kullanılmasını öneriyordu.

Sarımsağın yan etkileri,

Amerikalılar'ın sarımsağa, "Günde bir sarımsak, tutar doktoru uzak..." gibi hoş bir özdeyişle yak­laşmaları hayli ilginç, ama uzmanlar, hiçbir yan etkisi olmayan ilacın sağlayacağı faydadan kuşku duyulması gerektiğini düşünüyorlar. Bu kokulu bitkinin çeşitli aktif içeriklerinin de yan etkileri olduğu biliniyor. Ancak, bu yan etkilerin oluşması için aşırı miktarda sarımsak yenmesi gerek. Aşırılığın ölçüsü de günlük miktarla bağlantılı... Uzmanlar, uygun dozun, yemekle birlikte yenmesi durumunda 10 gram kadar olmasında birleşiyorlar. 

Sarımsağın öncelikle aç karnına yenmemesi gerek

Aç karnına sarımsak yiyenlerde mide ekşimesi, yanma ve uzun süreli ağrılar oluşabiliyor. Özellikle midesi hassas ve ülseri olanlar için kötü sonuçlar çıkabiliyor. Sarımsak yağının aşırı kullanımı da deride çürümelere ve giderek kangrene yol açabiliyor. Çok aşırı miktarda sarımsak tüketimi de kusma ve ishale kadar gidebiliyor. Dahası, böbreklere zarar veriyor.

Aşırı sarımsak tüketiminin bir yan etkisi de barsak gazı... Sarımsak tozunu solumak ise ciddi astım krizlerine neden olabiliyor. Bu yüzden hassas bünyeli bazı insanlarda sarımsak alerjisi gözleniyor. Çoğunlukla da sağ elini kullanan ve sarımsağı sol elinde tutarak bıçakla soyan ev hanımlarının ve gıda sektöründe çalışanların genelde sol el parmaklarında egzama çıkıyor.

Sonuçta, sarımsağı yerken ölçüyü kaçırmamak gerek... Çünkü, Amerikalılar'ın dediği gibi, "Işığın olduğu yerde, gölge de var..."

Dünyada önemli ölçüde ekonomik değer taşıyan bir bitki...

Tedavi edici bir besin olarak sarımsak, dünyada önemli ölçüde ekonomik değer taşıyan bir bitki... ABD'nin San Francisco kentindeki çift­liklerde sarımsak sektörü bütünüyle makineleşmiş durumda... Hava püskürtme tünelinde soyularak ayıklanmasından, kurutularak iri parçalar ya da toz haline getirilişine kadar her alanda makineler kullanılıyor. Buna şişelenmiş sarımsaklı makarna soslarını ve dondurulmuş sarımsaklı pizzaları da eklersek; sarımsağın artık bütünüyle bir sanayi bitkisi olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Dünya’da sarımsak tüketimi

Yapılan bir araştırmada ABD'deki kişi başına yıllık sarımsak tüketiminin 1975 yılında 300 gr. iken, 1994 yılında 800 grama yükseldiği görülüyor. Veriler, Avrupa'daki tüketimin Amerika'dakinin iki katı olduğu yönünde... Türkiye'de ise böyle bir istatistik yok gibi... Ancak, Almanlar'ın bir zamanlar Türk işçilerini "sarımsak yiyor" diye küçümsedikleri hatırlandığında; Türkler'in sarımsak tüketim oranının, "Amerikalılar'dan iki kat fazla sarımsak tüketen Avrupalılar"dan çok daha fazla olduğu ortaya çıkıyor. 

Erkeklerin ilgisini çeken afrodizyak etkisi...

Sarımsağın bir başka özelliği de erkeklerin merak ve ilgisini çekiyor: Afrodizyak etkisi... Oldukça uzun ve sağlıklı bir cinsel yaşamı olan Fransa Kralı 4. Henri'nin bir yandan sarımsak yerken, diğer yandan da vücuduna bitkinin şarapla karıştırılmış yağını sürdüğü biliniyor; yemesi cinsel iktidar kazanmak, yağını sürünmesi de kötülüklerden korunmak için... Temelde bir halk inanışı olan bu özellik, bilimsel açıdan da destek bulmuyor değil... Bu konudaki bilimsel çalışmalar da, sarımsağın, ereksiyona ulaşmada vazgeçilmez bir işlevi olan "nitrit oksit sentetaz"ın (NOS) vücut tarafından üretimini uyardığını gösteriyor... Ne var ki, erkeklere böylesi bir müjde veren bilim, kadınların sarımsak kokan erkeklerden kaçmasını önleyici yöntemler konusunda çok ilgisiz kalıyor...


29 Eylül 2013 Pazar

Kanser Yapan İçecekler

Meşrubatta kanser riski
Meşrubatta kanser riski

İsveç'te yapılan bir araştırma, günlük içilen sadece bir şişe meşrubatın prostat kanserine yakalanma riskini artırdığını ortaya koydu

İsveç’te yapılan bir araştırmaya göre, günde bir şişe içilen meşrubat dahi erkeklerde prostat kanserinin agresif bir türüne yakalanma tehlikesini artırıyor. Kamuoyuna açıklanan araştırma sonuçları, branş dergisi “American Journal of Clinical Nutrition”ın yeni sayısında da yayımlanacak.

15 yıllık araştırmanın sonuçları

Söz konusu araştırma için yaşları 45 ila 73 arasında değişen 8 bin erkeğin yeme ve içme alışkanlıkları 15 yıl boyunca takip edildi. Bunun sonucunda günlük 330 mililitrelik bir içeceğin dahi erkeklerde prostat kanserinin hızlı yayılan bir türüne yakalanma riskini yüzde 40 oranında artırmaya yettiği hesaplandı.

Lund Üniversitesi'nden doktora öğrencisi Isabel Drake yaptığı açıklamada “Yüksek miktarda meşrubat ve şekerli içecek tüketen erkeklerde risk arttı” diye konuştu.

Araştırmaya göre, şekerli kahvaltı gevrekleri de prostat kanserinin tedavi gerektirmeyen hafif bir türüne yakalanma riskini yüzde 38 oranında artırıyor.

Araştırmacı Drake, beslenme biçimini değiştirmeden önce tıbbi tetkikler yaptırılması gerektiğini söylerken, “Ancak şimdi her bireyin meşrubat tüketimini sınırlaması için yeterli bir sebebi var” diye konuştu.